“Gazetecilik hiç bu kadar baskı altında olmamıştı”

29 Ekim 2025
“Gazetecilik hiç bu kadar baskı altında olmamıştı”

MLSA'nın etkinliğinde konuşan gazeteci Diren Yurtsever "Türkiye’de hiçbir zaman tam anlamıyla basın özgürlüğü olmadı. Fakat şu an yaşadığımız süreç en kötüsü. Son 10 yılda baskı tarihsel olarak en üst seviyeye çıktı" dedi.

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA), 2024–2025 Adli Yılı Gazetecilik ve İfade Özgürlüğü Davaları İzleme Raporu’nun sonuçlarını, 28 Kasım Cuma günü İstanbul’da düzenlediği bir lansmanla kamuoyuna açıkladı.

Bu yılki rapor, “Yargı, Sansür ve Direnç: 2025 İfade Özgürlüğü Yargılamalarının Anatomisi” başlığını taşıyor.

The Marmara Pera Hotel’de yapılan etkinliğin açılış konuşmasını MLSA Eş Direktörü Veysel Ok yaptı. Ok konuşmasında Tahir Elçi’yi andı.

Ardından söz alan Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Aret Demirci, MLSA’nın dava izleme projesini 2018’den bu yana desteklediklerini belirterek, “Aradan geçen 7 yılda maalesef Türkiye, hukuk devleti ve adil yargılanma konusunda daha iyi bir noktaya gelemedi” dedi.

MLSA’nın raporunun yalnızca Türkiye’de değil, yurtdışında da siyasiler, akademisyenler, gazeteciler ve araştırmacılar için önemli bir kaynak olduğunu söyleyen Demirci, raporu “Türkiye’yi takip edenlerin referans raporu” olarak nitelendirdi.

Türkiye’nin çok kutuplaşmış bir ülke olduğunu belirten Demirci, “Herkes karşısındakini bir çekmeceye koymaya çalışıyor. MLSA’nın davaları siyasi ideoloji gözetmeden, yalnızca hukuk devleti ve adil yargılanma ilkeleri çerçevesinde takip etmesi tarafsızlık açısından çok önemli” diye konuştu.

Ardından Semra Pelek raporun sunumunu gerçekleştirdi.

"TÜRKİYE'DE GAZETECİLER İÇİN KÖTÜ BİR ÇALIŞMA ORTAMI VAR"

Lansmandan sonra gazeteciler Ercüment Akdeniz, Diren Yurtsever ve yönetmen Koray Kesik, “Yargı, Haber ve Sansür Üçgeninde Gazetecilik” başlıklı panelde gazetecilere yönelik yargı baskısını ve sansür mekanizmalarını tartıştı. Panelin moderatörlüğünü MLSA Eş Direktörü Barış Altıntaş yaptı.

Altıntaş, “Bugün Türkiye’de gazeteciler için çok kötü bir çalışma ortamı var” diyerek konuşmacılara, “Bu durum ifade özgürlüğüne ve gazetecilerin çalışma süreçlerine nasıl yansıyor?” sorusunu yöneltti.

İlk sözü alan Diren Yurtsever, “Son bir yılda 300’den fazla gazetecinin yargılandığından, gazetecilere her gün açılan davalardan, duruşmalardan, gözaltılardan ve tutuklamalardan bahsediyoruz. Bu veriler baskının boyutunu anlamak açısından çok önemli” dedi.

Gazeteciliğin saldırı altında olduğunu belirten Yurtsever, “Eskiden ‘Cezaevine girmediysen devrimci değilsin’ derlerdi. Bugün ise gazeteciler için ‘Yargı tacizine uğradın mı?’ sorusu neredeyse ‘Gazetecilik yaptın mı?’ sorusunun karşılığı haline geldi” diye konuştu.

Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünün hiçbir zaman tam olarak var olmadığını belirten Yurtsever, AKP döneminde baskının boyut değiştirdiğini ve özellikle son 10 yılda baskı ve sindirme politikasının en üst seviyeye çıktığını anlattı:

“Türkiye eskiden de böyleydi ama gazetecilik hiç bu kadar terörize ve kriminalize edilmiş miydi? Hiç gerçeğe dokunmayan bir gazetecilik anlayışı bu kadar teşvik edilmiş miydi? Üstümüzde cezaevi tehdidi var. Bu noktada bizi ayıran şey cesaret. Hâlâ cesaretli gazeteciler var ve iktidarın politikası bu cesareti kırmaya yönelik.”

"AZİZ NESİN HİKÂYELERİNE KONU OLABİLECEK İDDİANAMELER"

Yurtsever’in ardından sözü tekrar alan Altıntaş, HDK soruşturmasında 241 gün tutuklu kalan Ercüment Akdeniz’e yaşadıklarını sordu.

Akdeniz, cezaevindeyken kendisine destek veren herkese teşekkür ederek konuşmasına başladı. Cezaevlerinde 428 bin mahpus bulunduğunu belirten Akdeniz, tutukluluk süresi boyunca çalıştığı İlke TV’yi izleyemediğini anlattı.

“TÜRKSAT üzerinden yayın yapan, RTÜK’e bağlı bir kanal cezaevlerinde izlenemiyor. Gerekçe, Adalet Bakanlığı’nın listesinde olmaması. İyi de barış gazeteciliği nasıl olacak? Barışın sesi insanlara nasıl ulaşacak?” diyen Akdeniz, HDK davasında örgüt üyeliğiyle suçlandığını hatırlattı.

 

Tutukluluk ve yargılama sürecinin “absürt” bir iddianameye dayandığını vurguladı. Emek Partisi'nin (EMEP) tüzüğünde “örgüt” kelimesi geçtiği için dosyaya konulduğunu, gazeteci bir konukla yaptığı telefon görüşmesinin bile suç sayıldığını belirtti:

“Şaşırmaktan yorulduğumuz zamanlardan geçiyoruz. Mantıksız sorulara mantıklı cevap vermeye zorlandığımız bir süreç bu. İddianamede tek dayanak vardı: Bir dönem genel başkanlığını yaptığım EMEP’in iç tüzüğünde yer alan ‘örgüt’ kelimesi.

Nasrettin Hoca fıkralarına, Aziz Nesin hikâyelerine konu olabilecek bir iddianameyle karşı karşıyayız. Ama suçlanıyorsunuz ve kendinizi savunmak zorunda kalıyorsunuz. 8 ay boyunca derdinizi anlatmaya çalışıyorsunuz.”

"DEPREM BÖLGESİNDE SÜREKLİ ALIKONULUYORUM"

Ardından söz alan Altıntaş, Bakur belgeseli nedeniyle gözaltına alınan belgesel sinemacı Koray Kesik’e, sahadaki çalışma koşullarını ve maruz kaldıkları baskıyı sordu.

Kesik, 2000’li yılların ortasından itibaren belgeselcilerin de gazeteciler gibi baskı ve yargılamalara maruz kaldığını söyledi.

Kameramanlığını ve görüntü yönetmenliğini yaptığı Bakur belgeselinin, çözüm sürecinin sona erdiği 2015’ten sonra yasaklandığını, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın gösterimlere izin vermediğini belirtti. Bu nedenle özel gösterimler yapmak zorunda kaldıklarını, belgeseli gösteren sinemanın müdürünün bile gözaltına alınıp tutuklandığını aktardı.

Şu sıralar deprem bölgesinde belgeseller çektiğini söyleyen Kesik, “Çekim yapmam sürekli engelleniyor. Beton santralleri, maden şirketleri ve jandarma çalışmalarımıza mani oluyor. Jandarma geldiğinde basın kartı soruyor. Gazeteci değilim; kamusal alanda belgesel çekiyorum. Film yapımcısı olduğumu söyleyince bu kez tacize uğruyorum, iki üç saat alıkonuluyor ve sorgulanıyorum” diye konuştu.

Panel konuklara soru ve cevaplarla sona erdi.

Kaynak:https://bianet.org/haber/gazetecilik-hic-bu-kadar-baski-altinda-olmamisti-313979