
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin basın özgürlüğünün önemini vurgulamak amacıyla 1989 yılından bu yana verdiği Basın Özgürlüğü Ödülleri törenle sahiplerini buldu.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) 1989 yılından bu yana verdiği Basın Özgürlüğü Ödülleri, 24 Temmuz Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü’nde sahiplerini buldu. Bu yıl ödül, kişi dalında gazeteci-yazar Adnan Özyalçıner ve tutuklu gazetecilere, kurum dalında ise Halk TV, Now TV, Sözcü TV, Tele 1, sosyal medyada yayın yapan Onlar TV ile gazeteciler Fatih Altaylı, Nevşin Mengü ve Özlem Gürses’e verildi. Burhan Felek Basın Hizmet Ödülleri ile birlikte düzenlenen törende sunuculuğu TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş yaptı.
“BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE BAĞIMSIZ GAZETECİLİĞİ SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Törenin açılış konuşmasını yapan TGC Başkanı Vahap Munyar, 24Temmuz’un, 1908 yılında sansür memurlarının gazetelere sokulmadığı tarih olması nedeniyle, uzun yıllardır basın özgürlüğü için mücadele günü olarak kabul edildiğini vurguladı.
Munyar, Türkiye’de gazetecilerin baskı altında olduğunu belirterek, “Haberin serbest dolaşımı sıklıkla engelleniyor. Gazeteciler sözlü ve fiziksel saldırılara uğruyor, tutukluluk hali ise çoğu zaman cezaya dönüşüyor. Bu durum, meslektaşlarımızın mesleklerini yapmalarını engelliyor” dedi.
Gazetecilere yönelik saldırıların çoğunlukla cezasız kaldığını ifade eden Munyar, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik tüm engellemelerin demokrasiyi zedelediğini söyledi. Yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada gazetecilerin büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu belirtti. Munyar, “Biliyorsunuz, tüm dünyada gazetecilere yönelik hak ihlalleri sürüyor. Bunlara da tanıklık ediyoruz” diye konuştu.
Munyar, bazı uluslararası basın kuruluşlarının verilerine göre, İsrail’in sivillere yönelik saldırılarında bugüne kadar 225 gazetecinin hayatını kaybettiğini söyledi. Gazze’de görev yapan Filistinli gazetecilerin ise yardımların engellenmesi nedeniyle halkla birlikte açlık riskiyle karşı karşıya kaldığını vurguladı. “Yardımların en kısa sürede Gazze halkına, sağlık çalışanlarına ve gazetecilere ulaşmasını; İsrail’in sivil halk, sağlıkçılar ve gazetecilere yönelik saldırılarının son bulmasını temenni ediyoruz” diyen Munyar, insani yardımın önündeki engellerin kaldırılması çağrısında bulundu. Konuşmasını, “Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak basın özgürlüğünü ve bağımsız gazeteciliği kararlılıkla savunmaya devam edeceğiz” sözleriyle tamamladı. Gazeteci-yazar Adnan Özyalçıner ödülünü, TGC Başkanı Vahap Munyar’ın elinden aldı.
ADNAN ÖZYALÇINER: YÜREKLERİMİZİ KARARTAMAYACAKLAR
Gazeteci-yazar Adnan Özyalçıner, törende yaptığı konuşmada, ödülün kendisine verilmesinden duyduğu mutluluğu dile getirerek şunları söyledi: “Bu yılki Basın Özgürlüğü Ödülü’nün 72 yıldır kalemi elinden bırakmayan bir yazara, yani bana verilmesinden büyük mutluluk duyuyorum.”
Özyalçıner, yazarlık yaşamı boyunca düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir yerde insan haklarının da var olamayacağını gördüğünü belirtti. Gazetecinin ve yazarın görevinin, haber alma ve haber verme hakkını savunmak, söz ve yazı özgürlüğü için mücadele etmek olduğunu vurgulayan Özyalçıner, “Yaşadıklarımızın sadece tanığı olmak yetmez. Tanık olduklarımız karşısında tavır almak gerekir” dedi.
Türkiye’de ifade özgürlüğünün ağır bir baskı altında olduğunu söyleyen Özyalçıner, kitapların yasaklandığını, şarkıların ve türkülerin susturulduğunu, anayasal hakların çiğnendiğini ifade etti. Sanatçılar, gazeteciler, yazarlar, belediye başkanları ve yerel yöneticilerin tutuklandığını belirterek şöyle devam etti: “Bugün her yer yangın yeri. Ormanlar yanıyor, yakılıyor. Zeytinlikler yok ediliyor, ağaçlar kesiliyor. Tüm bu yıkımlar ekonomik çıkarlar uğruna yapılıyor.”
Özyalçıner, Leman dergisine yönelik karikatür gerekçeli saldırının, sadece bir yayına değil, anayasal güvence altındaki laikliğe de yapılmış bir saldırı olduğunu belirtti. Bu saldırıyı, Sivas Katliamı'nın zihniyetiyle aynı çizgide gördüğünü söyledi.
“EKRANLARI KARARTMAK, HALKI SUSTURMAKTIR”
Konuşmasında medya kuruluşlarına uygulanan baskılara da değinen Özyalçıner, özellikle Sözcü TV, Halk TV ve Tele1’e yönelik ekran karartma, program durdurma gibi yaptırımlarla halkın haber alma hakkının elinden alındığını vurguladı: “Halkın gözü kör, kulağı sağır, dili dilsiz bırakılmak isteniyor. Haksızlıklar, yolsuzluklar görülmesin, duyulmasın, konuşulmasın diye cezalandırılıyoruz.”
Özyalçıner konuşmasını demokratik hak ve özgürlükler için mücadele çağrısıyla tamamladı: “Bütün bu haksızlıklar karşısında tek silahımız; halka güvenmek ve basın, yayın, edebiyat ve sanat kurumlarıyla birlikte sesimizi yükselterek mücadele etmektir. Her yeri karartabilirler, ama yüreklerimizi karartamazlar, karartamayacaklar.”
24 TEMMUZ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELE GÜNÜ'NÜN TARİHÇESİ
24 Temmuz Osmanlı İmparatorluğu’nda İkinci Meşrutiyetle (1908) birlikte basından sansürün ilk kez kaldırılışını simgeliyor. O gün gazeteciler, yayıncılar olağanüstü bir dayanışma göstererek gazetelerine, matbaalarına görevlerini yapmaya gelen sansür memurlarını içeriye almıyorlar. Ertesi gün ilk kez gazeteler sansürsüz yayınlanıyor. Bu nedenle 24 Temmuz, meslek örgütlerince 1971’e kadar basın bayramı olarak kutlanıyor. Ancak 1971 darbesinden sonra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu gazetecilere ve yayıncılara yönelik sıkıyönetim sansürü ve ağır baskılar karşısında 24 Temmuz’u bayram olmaktan çıkarıyor “Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü” olarak kabul ve ilan ediyor. TGC Basın Özgürlüğü Ödülleri bu önemli günde veriliyor.